Doğa ve Sanatın Birlikteliği
Dem Bu Dem sergisi bizi doğa içinde sanatın hem sürdürülebilir hem de insana temas eden haline davet ediyor.
Kaz Dağları’nın mükemmel doğası içinde bulunan Hızır Kamp’a ilk defa geçen yıl gittim. Mehmetalan köyü içindeki bu kamp alanı halâ doğayla uyum ve huzur içinde olabileceğimiz, sincaplarla kahvaltı edebileceğimiz bir alan ihtimali olduğunu hatırlatmıştı. Bir aile işletmesi olan bu kampa gidiş amacım Bi Acayip Hane ekibinin Bi Acayip Davet’ine katılmaktı ve büyülenmiştim. Yoga, sanat etkinlikleri, meditasyon ve sessizlik deneyimleri derken, Hızır Kamp zihnimde zor anlarda sığındığım bir kaynak anıya dönüştü.
Bu yaz dönemi için Hızır Kamp’ta Bi Acayip Hane kurucularından Senem Rabia Sekban küratörlüğünde bir açık hava sergisi kuruldu.
“Dem Bu Dem” Sergisi
Dem Bu Dem sergisi, sessiz ve derinden ilerliyor. Eserlerin bulunduğu yer müze değil de doğanın merkezi olunca anlatı bir anda derinleşiyor, anlam katmanları çoğalıyor Zira anlatı anlamı ne kadar etkiliyorsa, bulunduğu mekan da sanat eserinin anlamını değiştiriyor. Sergideki işler de “anlamı hatırlanmayan ama hissi baki kalan” bir geçmişe işaret ediyor. Aslında tüm eserlerin çok daha ilkel, arkaik olanı hatırlamaya davet ettiğini söyleyebilirim.
Sergideki sanatçılar; Onur Çanka, Sinem Dişli, Bi Acayip Hâne (Senem Rabia Sekban-Alara Akgün), Ali Kanal, Kovan Project (Beyza Durhan-Aslıhan Mumcu), Tahir Öztürk, Ahmet Turgut Yazman eserlerini kamp alanında kalarak, orada hazırladılar. Her biri, farklı medyumlarla çalışan bu sanatçılar, bellek, göç, aidiyet, ekoloji ve beden gibi kavramları işlerinde sorgularken; izleyiciyi sadece düşünsel değil, aynı zamanda fiziksel bir deneyime de davet ediyorlar.
Beni en çok etkileyen işlerden kısaca bahsederek devam edeceğim. Ancak yolu Kazdağları’na düşenlerin mutlaka bu deneyimi yaşamasını isterim.
NYX (2025) - Onur Çanka
"Boşluğun üzerine kuzeyi yayar
Ve hiçliğin üzerine dünyayı asar"
Sanatçı Onur Çanka’ya ait bu eser ağaç yontusu olarak hazırlanmış siyah bir silüet… Tabi ki meraklı biri olarak Nyx nedir diye araştırdım, efendim kendisi Yunanca “gece” anlamına gelmekle beraber kaostan doğan evrenin en eski güçlerinden biri olarak adlandırılıyor. Nyx dişil bir karakter olarak karanlığın içinden çocuklar doğurur: Thanatos (ölüm), Hypnos (uyku), Eris (anlaşmazlık), Moiralar (kader tanrıçaları), hatta Nemesis (ilahi adalet) gibi güçler onun soyundandır.
Bu eserle gece ya da gündüz farketmeksizin doğada karşılaşmanın insan olmaya ve hafızaya dair pek çok şey hissetireceği kesin! Eserin tam ortasında bulunan dış bükey aynanın yarattığı kapsayıcı etki belki de bizi doğa ile bütün olduğumuzu hatırlamaya çağırıyordur.
Manâ Kapısı (2025)- Tahir Öztürk
Benim için bir diğer etkileyici eser ise Tahir Öztürk’ün hazırladığı Manâ Kapısı oldu. Boşluğun ortasında bir geçit gibi görünen bu kapı zihnimizdeki eşikleri ve oradan geçince olacakları hatırlatıyor gibi.
Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında kapılarla ilgili şu pasajı hatırlamadan edemedim. Tam bunu düşünürken ya da okurken karşınızda sanatçının kapısının belirdiğini düşünsenize, anlamlardan anlam beğenirdik o zaman.
“Vahşi Benliğin dünyasına açılan kapılar azdır ama kıymetlidir.
Derin bir yaran varsa, o bir kapıdır.
Çok eski, çok eski bir hikâyen varsa, o da bir kapıdır.
Gökyüzünü ve suyu öyle çok seviyorsan ki neredeyse taşıyamıyorsan, işte o da bir kapıdır.
Daha derin bir hayatı, dolu bir yaşamı, aklı başında bir varoluşu özlüyorsan —bu da bir kapıdır.”
Clarissa P. Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar
Burdasın (2025)- Bi Acayip Hane
Son olarak beni Hızır Kamp ile tanıştıran Bi Acayip Hane ekibinin eserinden bahsetmek istiyorum. Yazının başında anlattığım gibi siz de etkilendiğiniz yerleri ya da anları zihninizde her yere götürenlerden misiniz? Ben öyleyim. Senem ve Alara da Hızır Kamp’a kalplerinde yer açmışlar ki haritasını zihinlerine ve de eserlerine nakşetmişler. Kaynak anılarımızın bizimle olduğunu bilmek çok büyük bir destek alanı yaratıyor. Çünkü çoğu zaman hızla akıp giden hayat içinde hafıza parçalanıyor, geçmişin bazı bölümleri sisleniyor. Ama bazı yerler, bazı insanlar ya da anlar, bellekte yer açmayı başarıyor. Onları içimizde taşımamız, hem geçmişle bağ kurmamıza hem de bugüne derinlik katmamıza izin veriyor. Bi Acayip Hane’nin yaptığı tam da bu: kendi iç haritalarını görünür kılarak izleyiciye “senin haritan nerede?” diye soruyorlar bana göre.
Dem Bu Dem Sergisi, sanatçıların diliyle çok katmanlı bir hafıza mekânı kuruyor. Bu sergi, yalnızca geçmişi anmakla yetinmiyor, aynı zamanda bugünün hafıza dünyasını sorguluyor: Kalbinde, zihninde nelere yer ayırıyorsun? Sana güç veren kaynaklarını kolayca bulabiliyor musun? Geçmiş, şimdi ve gelecek Nyx’in kalbinde dış bükey bir ayna ile bütünlenebilir mi? Kapılardan geçerken ardından bıraktığın ile karşılamaya hazır olduğun hakkında kendini hazır hissediyor musun?
Bu yaz benim hayalim Hızır Kamp’ın ağaçları altında serinledikten sonra bir yürüyüşe çıkıp tüm eserlerle sohbet etmek.
Son Not: Sergi Filibeli Ahmet Hilmi’nin Amak-ı Hayal kitabından ilhamla önce kalpte sonra zihinde sonra da mekanında hayata geçti. Kitabı da listenize atmayı unutmayın!
Mana kapısı çok hoşuma gitti
Oraya ışınlanmak istedim! Sanki farklı ve sihirli bir evrene gidecekmişim gibi... 😍